M.S. 79 yılında Vezüv Yanardağının patlaması sonucu yok olan Pompeii, küllerle kaplanan kalıntıları olağanüstü derecede iyi korunduğu için arkeoloji açısından özel öneme sahip. Bu kalıntılar arasında 1933 yılında bulunan iki insan iskeleti, yeni bir genetik araştırmaya konu oldu.

BBC Türkçeden Övgü Pınarın haberine göre, Scientific Reports dergisinde Perşembe günü yayımlanan araştırmada, iki Pompeiilinin kemikleri üzerinde yapılan genetik çalışmanın sonuçları yer aldı. Araştırmacılar, ilk kez Pompeiili bir kişinin genomunun dizildiğini belirtti.

Arkeologların Demircinin Evi olarak adlandırdığı bir kapalı alanda bulunan iki iskelet üzerinde yapılan DNA incelemeleri, bu kişilerin 50li yaşlardaki bir kadın ile 35-40 yaşları arasındaki bir erkek olduğunu gösterdi.

Kadının kemikleri üzerindeki DNA çalışması tamamlanamazken 30lu yaşlardaki erkeğin genetik materyalinin sıralanması mümkün oldu. Araştırmacılar, bu kişinin genetik olarak Akdenizde hala mevcut olan halklara, ağırlıkla İtalyanın iç bölgeleri ve Sardinya adasına yakın olduğunu belirledi. Ayrıca, Neolitik dönemdeki Anadolululara da yüksek yakınlık göstergeleri bulundu.

NEOLİTİK ÇAĞDA GELMİŞ OLABİLİRLER

Makalede, Bu erkek neslinin, Neolitik çağda Anadolulu bir kaynak aracılığıyla İtalya Yarımadasına gelmiş olması muhtemel denildi. Araştırmacılar buna şöyle bir açıklama getirdi:

Roma İmparatorluk Çağındaki genişleme ve etkin nüfus artışı sayesinde, Romalıların genetik havuzunun civardaki popülasyonlara bir genetik imza katkısı yapmış olduğunu düşünmek akla yatkındır; bu genetik imza bugün de Akdeniz bölgesinde hala görülebilmektedir.

HASTALIK YÜZÜNDEN KAÇAMADILAR

Öte yandan her iki iskelette yapılan analizler hastalık belirtileri de gösterdi. Bu iki Pompeiilinin ölüm anındaki vücut pozisyonları patlamadan kaçmaya çalışmadıklarını gösteriyordu. DNA incelemesiyle bunun olası nedenleri de bulundu. 50li yaşlardaki kadının eklem iltihabı, 30larındaki adamın da omurilik tüberkülozu geçirdiği belirlendi.

İtalya basınındaki haberlerde, bu hastalıkların etkileri nedeniyle patlamadan kaçmaya çalışamamış olabilecekleri yorumu yapıldı.

Kopenhag ve Salento üniversitelerinden araştırmacılar, inceledikleri iki iskeletin yanardağ patlaması sonucu kül ve kaya parçacıklarıyla kaplanmaları sayesinde oksijen gibi DNAyı bozan çevresel faktörlerden korunduklarını belirtti. Ayrıca yeni metodolojilerin genetik araştırmalarda elde edilebilecek veri miktarını yükselttiğini vurguladı.

aip2(‘pageStructure’, {“pageType”:”other”,”pageCategory”:”sozcu”,”pageIdentifier”:””}, ‘https://www.sozcu.com.tr/rss/bilim-teknoloji.xml’);var aip2_pageCategory = “sozcu”;